Önceki Dönem Gider ve Zararları: Vergi Sisteminin Görmezden Geldiği Gerçek mi?
Hiç düşündünüz mü; bir işletme, geçmişte yaptığı bir hatanın ya da uğradığı bir zararın bedelini bugün ödemeye devam ederken, neden vergi sistemi buna sırtını döner? “Önceki dönem gider ve zararları kanunen kabul edilmeyen giderdir” cümlesi kulağa teknik bir mevzuat cümlesi gibi geliyor olabilir, ancak arkasında çok daha büyük bir tartışma yatıyor: Devlet, işletmelerin gerçek finansal durumunu ne kadar umursuyor?
Kanunen Kabul Edilmeyen Gider Ne Demek?
Önce şunu netleştirelim: Kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG), bir işletmenin muhasebesinde gider olarak kaydedilen ama vergi matrahının tespitinde dikkate alınmayan harcamalardır. Yani işletme açısından gerçek bir giderdir ama vergi açısından yok hükmündedir. İşte “önceki dönem gider ve zararları” da çoğu zaman bu kapsamda değerlendirilir. Peki neden?
Vergi Kanunlarının Katılığı: Geçmişi Silmek mi, Yok Saymak mı?
Vergi mevzuatı, işletmenin faaliyet sonuçlarını yalnızca ilgili dönem içinde değerlendirir. Yani bir harcama ya da zarar o yıl içinde doğmadıysa, gelecek yıllarda dikkate alınmaz. Bu yaklaşım, ilk bakışta “dönemsellik ilkesi” açısından mantıklı görünebilir. Ancak gerçekte durum bu kadar basit değildir. Çünkü bir işletmenin mali hayatı, yıl sonu bilançosuyla sıfırlanmaz; aksine geçmişin yükleri geleceğe taşınır.
İşte tam bu noktada kritik soru ortaya çıkıyor: Eğer bir gider gerçekse, işletmenin finansal yapısını etkiliyorsa ve bilançoda yer alıyorsa, neden vergi matrahında yok sayılıyor?
Ekonomik Gerçekle Hukuki Gerçek Arasındaki Uçurum
Bugün birçok işletme, geçmiş dönemlerde ortaya çıkan hatalar, unutulan faturalar, gecikmiş giderler veya beklenmedik zararlarla karşı karşıya kalıyor. Bunlar işletmenin gerçek mali yükünü artırıyor. Fakat vergi mevzuatı diyor ki: “Kusura bakma, o gider artık geçmişte kaldı.” Bu, ekonomik gerçeklikle hukuki gerçek arasındaki devasa uçurumu gözler önüne seriyor.
Üstelik bu yaklaşım, küçük ve orta ölçekli işletmeler için adeta bir ceza anlamına geliyor. Büyük şirketlerin profesyonel ekiplerle bu tür hataları minimuma indirme şansı varken, KOBİ’ler için bu durum çoğu zaman kaçınılmaz. Yani sistem, zaten dezavantajlı olanı bir kez daha cezalandırıyor.
Tartışmalı Bir Nokta: Gider Gerçekse Neden Reddediliyor?
Şunu sormak gerekiyor: Eğer bir harcama gerçekten yapılmışsa, işletmenin nakit akışını ve kâr-zarar dengesini etkilemişse, neden vergi hesabında göz ardı ediliyor? Vergi matrahı, işletmenin gerçek mali durumunu yansıtmak için değil midir? Eğer öyleyse, geçmiş dönem giderlerinin sırf “geçmişte kaldı” diye reddedilmesi nasıl bir adalet anlayışıdır?
Bir başka tartışmalı nokta da şudur: Vergi idaresi, geçmiş dönem gelirlerini tespit edip vergilendirebilirken, neden giderleri görmezden geliyor? Bu tek taraflı yaklaşım, vergi sisteminin adalet ilkesine gölge düşürüyor.
Çözüm Önerileri: Daha Esnek ve Gerçekçi Bir Yaklaşım
Belki de artık şu gerçeği kabullenmemiz gerekiyor: Ekonomi statik değil, dinamiktir. İş dünyasında geçmişin etkileri bugüne ve geleceğe sarkar. Bu yüzden, vergi mevzuatının da bu gerçekliğe göre güncellenmesi şart. Önceki dönem gider ve zararlarının belirli koşullar altında matraha dâhil edilmesine imkân tanımak, hem adil bir vergi sisteminin hem de sürdürülebilir işletme yapılarının önünü açacaktır.
Sonuç: Görmezden Gelinen Bir Sorunu Tartışmanın Zamanı Geldi
“Önceki dönem gider ve zararları kanunen kabul edilmeyen giderdir” cümlesi, yalnızca bir mevzuat maddesi değil; vergi sistemimizin gerçeklikle ne kadar uyumlu olduğunun da aynasıdır. Bugün bu kuralı sorgulamak, işletmelerin mali sağlığını, adil vergilendirmeyi ve ekonomik sürdürülebilirliği yeniden düşünmek anlamına gelir. Belki de en kritik soru budur: Vergi sistemi, işletmeleri cezalandırmak için mi var, yoksa onları ayakta tutacak adil bir zemin yaratmak için mi?